Write For Us

مازیار فلاحی | دل دیوونم

E-Commerce Solutions SEO Solutions Marketing Solutions
136 نمایش
Published
Hiç unutmuyorum, yeni yeni Farsça öğrenmeye başladığım vakitlerdi. Kışın ortasında soğuktan iyice üşümüş iken elimde kitabım sıcak bir çay içip ısınma, bir yandan da kitap okuma hayali ile Bursa'nın göbeğindeki sahhafa camındaki buhardan içeriyi göstermeyen kapıdan süzüldüm. Girişte, sol köşedeki bilgisayarda çalan ve henüz ziyaretçisi olmayan odada Farsça bir şarkı...


Bilirsiniz, bir yabancı dil öğrenme deneyimi oluyor hepimizin, bir eserde ya da diyalogda öğrendiğimiz dilden birkaç şey yakalayınca seviniriz. Ben de ilk orada, o ezgide duymuştum bu kelîmeyi; rûberû. Duymuştum ve tanıdık gelen kelimeler, Farsçanın kucağına meskun kılan yüreğimi, hop ettirmişti.

O şarkı buydu ve şöyle diyordu;

''Ye akse yadegari, ke khodetam nadari.
Miggiramesh rû be rû, bazam mishi arezoom.''


Rûberû... Farsça. Yüz yüze, karşılıklı, baş başa anlamlarına geliyordu.
Rû ise, Farsça. Yüz, sima, çehre anlamında.
Rûhberûh ise, rûberûnun tam tersi, yan yana olamayanların hâli idi.


Şarkı; senden bana yadigâr kalan sadece bir resim, onu aldım elime, tam karşıma aldım ve seni izliyorum, tekrar yanımda olsan keşke; diyordu. Sevilenden yadigâr kalan bir resme bakarken, sevilen hayallerinde de olsa işte konuşuyor, gözlerinin içine bakıyordu. Yani; rûhberûh içinde rûberû.


''...vaghti ke heyli tanham.'' diyerek, çok yalnızım diye de ekliyordu.


O vakit beri bu ezgiyi mırıldanır dururum. Ne zaman işitsem ya da dilime dolasam, aklıma sahhaftaki kitap ve çay kokusu, Bursa'nın Uludağ'dan hibe ettiği o soğuğu ve zeytunî gökten süzülen kar taneleri gelir.


Rûberû diyorum...

Farsça zaten bu kadar güzelken, bir de rûberû... Neyse.
دسته بندی
ترانه
وارد شوید یا ثبت نام کنید تا دیدگاه ارسال کنید.
اولین نفری باشید که دیدگاه ارائه می کند